Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 16 .08.2024 |
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yani gerçekten çok kapsamlı değerlendirmeler oldu, pek çok hususta da mutabık kaldığımız oldu esas itibarıyla. Gerçekten ben de bu istişare ortamını çok kıymetli ve değerli bulduğumu ifade etmek isterim.
Tabii, epey kapsamlı değerlendirmelerden sonra söyleyecek söz kaldı mı diye kendime sorduğumda, çok fazla bir söz kalmadığını da görerek, birkaç hususu sadece hatırınıza getirmek isterim. Sizin az evvel değindiğiniz trol meselesinden hareketle, gerçekten hepimizin çok muzdarip olduğu bir durum bu. Ve esas itibarıyla, biz zaten Sayın Başkanım ile Genel Merkezde, Tanıtım ve Medya Başkanlığında görev yapmıştık yıllar öncesinde. Dolayısıyla, kerameti kendinden menkul, nereden çıktığı bilinmeyen bir trol tartışmasının hep içinde bulunuyorduk. “Kişi kendinden bilir işi.” mesabesinde biz de tam esas itibarıyla, karşıt trol saldırılarıyla bugüne kadar hep muhatap olduk. Dolayısıyla, bizim böyle bir yapılanmamız yokken, biz bu tartışmalarda sürekli böyle suçlamalara muhatap kalırken tam tersi itibarla gerçekten farklı farklı noktalarda, farklı farklı başlıklarda bu tip saldırılara maruz kaldık ve kalmaya devam ediyoruz. Dolayısıyla bizim için de çok önemli bir mücadele alanı.
Hakeza, gerçek kişi trollerden de bahsedildi. Gerçek kişi troller hususunda da zaman zaman normal, sakin bir şekilde fikrini beyan eden insanların dahi trollükle aslında atfedildiği süreçlere de ne yazık ki şahitlik ediyoruz. Dolayısıyla, süreç birazcık da “Benim gibi düşünürsen, benim gibi söylersen makbulsün ama benim gibi düşünmezsen sen bir trolsün.” noktasına da evriliyor. Dolayısıyla, bence bu öz eleştiriyi de yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Şunu öncelikle ifade etmek isterim: Gerçekten, bu, devletlerin egemenliğini tartışmaya en temelde açan sosyal medya şirketlerinin kendilerini kibirli bir kulede “Ben buranın mutlaka egemeneyim.” diye konumlandırdığı bir noktaya evriliyoruz ve bence burada mutabık kalacak şekilde, bu kibre ve günün sonunda bunun doğuracağı muhtemel sonuçlara ilişkin olarak aynı noktada durmamızın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Ben burada muhalefet vekillerine de hassaten teşekkür etmek istiyorum; bu pozisyon gerçekten kıymetli ve bizim burada bütüncül bir şekilde doğru bir isimlendirme yapıyor olmamız da bizim, devletimizin egemenlik haklarını ve dolayısıyla da bireylerin, vatandaşlarımızın bu platformlardaki kişilik haklarını daha etkin bir biçimde korumamız hususunda bence önemli bir paydaşlık. O yüzden bütün Komisyon üyelerimize teşekkür etmek istiyorum.
İkincil olarak, bizim geçirdiğimiz süreçler içerisinde şunları görüyoruz; az evvel Ahmet Bey de ifade ettiler, Ahmet Vekilimiz de ifade ettiler: Şu an gerçekten sermaye dönüşümüne göre belirli hesapları yok eden ya da var edebilen platformlar var karşımızda ve bu platformların kurulu olduğu devletlerin kendi politikalarını -günün sonunda- yayabilmek için araçsallaştırılmış platformlar var. Dolayısıyla, burada, en temelde bazı şeyleri tartışmamız gerektiğini düşünüyorum; “ifade özgürlüğü” kavramını hepimiz söylüyoruz ama şu an Avrupa’da yürüyen temel tartışmalara baktığımızda, buralardaki algoritmik altyapıların -günün sonunda- insanların iradesi üzerinde nasıl bir fesada yol açtığına dönük çok ciddi tartışmaların da peşi sıra geldiğini, hatta ve hatta bunların ilerleyen süreçlerde demokratik tercihler üzerinde oluşturacağı tahribata ilişkin yoğun tartışmalar olduğunu görüyoruz ki bu tartışmaların da fevkalade haklı ve gerçekçi bir boyutu olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, geçtiğimiz süreç içerisinde de bunların kimin ne düşüneceğine karar veren platformlara evrildiğini görüyoruz. Yani biz burada İsmail Haniye’yi gerçekten şehit olarak nitelendiriyoruz ve günün sonunda, mücadelesinin haklı bir mücadele olduğundan hareketle gerçekten şehit edilmesinden çok büyük bir üzüntü duyduk ve hepimiz paylaştık. Dolayısıyla, benim bu paylaşımıma seçici geçirgen bir şekilde “Hayır, sen bunu paylaşamazsın.” diyen bir platformu ben kabul etmiyorum. Dolayısıyla, benim bizatihi ifade özgürlüğümü kısıtlayan -bir birey olarak, bir vatandaş olarak- bir platforma evrildiğini görüyorum. Yine, benzer şekilde, yeri geldiğinde vatandaşlarımızın paylaşımlarını “Biz bunu tehlikeli bulduk.” diyerek süzen ve filtreleyen bir yaklaşım olduğunu bir yaklaşım görüyoruz ve günün sonunda, benzeri yaklaşımın, şu an Avrupa tarafından terör örgütü kabul edilen PKK’nın unsurlarına dönük bir filtrasyon geliştirmediğini görüyoruz. Dolayısıyla, burada yine katalog suç bahsine girecek olursak bizim 5651 sayılı Kanun’umuzun 8’inci maddesinde tahdiden sayılan erişimin engellenmesi kararı sonucunu doğuran ha, zamanlaması itibarıyla bu zamana mı denk gelmeliydi, gelmemeli miydi tartışmasını elbette ki yapabiliriz fakat günün sonunda burada kanunumuz içerisinde tahdiden sayılan bir noktaya temas eden bir durumla karşılaştığımızı görüyoruz ve bu noktada egemen bir devlet olarak elbette ki çeşitli tedbirleri ve müeyyideleri geliştirmek mecburiyetinde kalıyoruz.
Yine “müeyyide” demişken bu küresel güç silsilesiyle nasıl mücadele edileceği, bahsi gerçekten Avrupa’da da çok yoğun bir tartışma alanı. Ben de burada gerçekten dış ilişkiler komisyonu ile iş birliği hâlinde bir adım atılmasını fevkalade kıymetli ve önemli buluyorum. Bir inisiyatife öncülük edilebilir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde bu noktada çok ciddi tartışmalar oluyor hâlihazırda ve çeşitli çerçeve metinler, yapay zekânın etik altyapısına ilişkin olarak çeşitli çerçeve metinler hâlihazırda kabul edildi ve ben bu çerçeve metinlerinin de çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Yani biraz biz bu noktada küresel mutabakatlar sağlamaksızın atacağımız adımlar gerçekten daha bireysel ve gerçekten sonuca matuf olmaktan bizi uzaklaştıracak adımlar olacaktır. Bu noktada ben küresel bir bilinç seviyesi artışını da çok net bir biçimde görüyorum. Yani bundan 3-4 sene öncesinde, konsey nezdinde bu meseleyi tartışan sadece bir rapor vardı. Şimdiyse bütün komisyonlarda neredeyse bütün raporlar yapay zekâ ve bunun etik altyapısı ve bunun ifade özgürlüğü itibarıyla da tekel görüntüsünün ilerleyen süreçte bireylerin tercihlerine olan muhtemel etkilerinin çok yoğun bir şekilde tartışıldığı bir düzlem olduğunu ve dolayısıyla aslında bizim de bu tartışmaların direkt olarak içerisinde bulunarak kanuni düzenlemeler yapmak ve bu noktada esas itibarıyla AB’nin -konseyin ötesinde- Avrupa Birliğinin hukuksal mevzuat gelişmelerini yakından takip eder mahiyette adımlar atmak gayretinde olduğumuzu buradan ifade etmek isterim ki daha önceden işte temsilcilikler açılmasına ilişkin düzenlememiz Almanya mevzuatını esas itibarıyla temel alıyordu. Yine bu noktada dijital piyasalara ilişkin diğer düzenlemeleri de yakından takip ederek buna ilişkin adımları da atıyoruz ki kripto varlıklara ilişkin yasa da burada yine Avrupa Birliği düzenlemelerini temel alan süreçlerde ki biz de o yasa yapım süreçlerine dâhil olduğumuz için bunu söylüyorum. Çok uzun süreler boyunca çalışılan düzenlemeler olageldi ki o noktada da gerçekten fikir birliği ettiğimiz hususlar da oldu ve biz bu minvalde mevzuatı, dünyadaki çerçeveyi yakından takip etmeye çalışıyoruz.
Benim bu noktada tekrara düşmemek adına değerlendirmek istediğim başka bir husus var. Bunun öncesinde şunu da söyleyeyim: Bu Roblox ve diğer platformların kullanıma açık olmasına ilişkin olarak bir süredir sosyal medyanın farklı derinliklerini incelemeye çalışıyorum ve karşı karşıya kaldığım şeyler beni belirli noktalarda dehşete düşürüyor. Genç insanların “ifşa” olarak isimlendirdikleri durumlarla karşılaşıyorum. Bu korkunç bir şey. Yani bu, insan hayatını kaydıracak bir şey.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN – Aynen.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Ve bu çok rahat erişilebilir durumda. Ne yaş soruyor size ne başka bir şey sosyal medya platformları ve kişilik haklarını bir hallaç pamuğu gibi savuracak şekilde ve torunlarının dahi belki ulaşacağı içerikler insanların bir utanç vesikası olarak durabiliyor, insanların rızası dışında alınan içerikler veyahut onun rızası bulunsa bile sonrasında rızasının oluşmadığı içerikler çok rahat bir şekilde erişimde. Dolayısıyla bu noktada ebeveynlerin çocuklarının üzerindeki denetiminin de -Selva Başkanımın da ifade ettiği gibi- çok daha artık kısıtlandığı bir dönem içerisindeyiz. Ebeveynin çocuklarıyla iletişim kurmakta güçlük yaşadığı, yeri geldiğinde bu iletişimi sağlıklı kuramadığı için bize serzenişlerini ilettiği ilginç bir dönem yaşıyoruz. “Çocuk egemen toplum.” ifadesini kullandı Selva Başkanım, bunun da çok önemli bir tanımlama olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla böyle bir düzlemde çok bilinçli ebeveynler var ama ben bunların sayısının çok olduğunu düşünmüyorum, oransal olarak çok olduğunu düşünmüyorum. O zaman bizim bu platformlara çeşitli filtreleri ebeveynin de iradesine bırakmaksızın çocuklarımızı korumak adına daha akılcı filtreleri, daha uygulanabilir, erişimi bu noktada daha sağlıklı hâle getirebilir filtreleri uygulamak hususunda masanın karşısına oturtmamız gerektiğini düşünüyorum ki bunların pek çoğu pedofiliye, çok daha korkunç suçlara kapı aralar nitelikte ve bu benim tüylerimi diken diken ediyor. Yani kendimle yaptığım yüzleşme seansı şeklinde okumalar gerçekleştirmeye çalıştım ve bunların her biri beni çok üst düzeyde tedirgin etti. Yani dolayısıyla çocuklarımızı da günün sonunda korumak mecburiyetindeyiz ve buna ilişkin de en akılcı ve en uygulanabilir yöntemleri hep birlikte tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
Benim şu konuşulanlar dışında gündeme getirmek istediğim bir başka husus var. Başkanım, konuşmasının başında dedi ki: “Biz, X’de kullanım itibarıyla dünya sıralamasında 7’ci sıradayız, Instagram’da 5’inci sıradayız.” Ki bazı kaynaklara göre 3’ncü sırada olduğumuz söyleniyor. Buna ilişkin platformlardaki kullanım oranı itibarıyla yer aldığımız, oran değil hatta sayısal olarak yer aldığımız oranları Başkanım verdi.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN – Evet, tabii.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) – Şimdi, BM nezdinde 193 ülke var. Biz nüfus itibarıyla 18’inci sırada yer alıyoruz ama kullanım sayısı itibarıyla çok daha üstlerdeyiz. Bu, bizim hem iş verimliliğimiz açısından bence çok ciddi anlamda bir sorun açıyor. Ben Türkiye çapında aynı zamanda dünya çapında çok başarılı, artık kendini ispat etmiş, yaşı da epey olan bir mimarla konuştuğumda şöyle bir şey demişti: “Ben, burada, çalışanlarım geldiğinde ilk mesaiye başlarken telefonları topluyorum, öğle arasında tekrar veriyorum, mesaiden ayrılırken tekrar telefonlarını ellerine veriyorum yani sadece öğle arasında kullanıma izin veriyorum, girişte alıyorum ve çıkışta tekrar kullanımlarına veriyorum ama mesai saatlerinde telefonlarını toplamak zorundayım çünkü muhakkak sosyal medyadan bir etkileşim, bir mesaj geliyor ve iş verimliliklerinin bu gerekçeyle çok ciddi anlamda düştüğünü görüyorum.” Dolayısıyla, ben bu kullanım oranının bizim iş verimliliğimize de çok olumsuz katkı yaptığını düşünüyorum. Biz, bu noktada sosyolojik yapımızda dair çok ciddi verileri kim olduğunu bilmediğimiz insanlara veriyoruz, kim olduğunu bilmediğimiz şirketlere veriyoruz; bu, hem bir millî güvenlik sorunu hem de bunun ötesinde ciddi bir iş verimliliği sorunu ve dolayısıyla gençler açısından konsantrasyon problemi ve günün sonunda gerçek olmayan, sanrı bir dünya da kendilerini daha da ümitsiz hissetmelerine sebebiyet verecek bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu da düşünüyorum. Bunu da dikkatinize sunmak istedim. Bence bu kullanım oranları da gerçekten bizim iş verimliliğimiz açısından çok büyük bir tehlikeye işaret ediyor.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.