Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi, 11 Temmuz Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze’de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin Görüşmesi münasebetiyle

 Sayın Başkan değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri takip eden necip milletimiz; bugün burada Gazi Meclisimizin çatısı altında Srebrenitsa soykırımını hatırımızda tutmak, kararlı bir bilinç ve ortak bir iradeyle insanlık tarihini lekeleyen başka soykırımların işlenmesine karşı durabilmek adına 11 Temmuz Srebrenitsa katliamıyla ilgili genel görüşmesinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. 

Konuşmama başlamadan evvel bugünü 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımını Uluslararası Düşünme ve Anma Günü olarak ilan eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a tüm Bosnalı hemşehrilerim ve Balkanlardaki soykırımların sızısını yüreğinde hisseden herkes adına şükranlarımı arz ediyorum. 

Bu genel görüşme önerisine destek veren tüm milletvekillerimize, Bosna soykırımının mağduru tüm Bosnalı Müslümanlar, hâlihazırda Filistin’de Gazze’de tüm dünya egemenlerinin gözü önünde İsrail’in kaba şiddetine maruz kalarak güncel bir soykırımın mağduru hâline gelen Filistinliler ve bütün bu sızıları yüreğinde hisseden vatandaşlarımız adına bu birlikte hareket edebilme şuuru ve inisiyatifi dolayısıyla siz değerli milletvekillerimize de teşekkür ediyorum. 

“Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntı vermeyecektir. Onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır. Hiç kimse kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlere dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir.” Fatih Sultan Mehmet Han 1463 yılında bu ahitnameyle Bosna’ya, Balkanlara emân, güven getirdi. Bu emândan yüzyıllar öncesinde, Kemal Karpat’ın da eserlerinde çok kere zikrettiği üzere, Sarı Saltuk’un ve nice alperenlerin ayak izlerinin değdiği Balkanlarda yaşayan herkes, bu güven ortamında kültürel çeşitliliklerini sürdürebildiler ve yüzyıllar boyunca barış içerisinde yaşayabildiler; zira, Balkanların hakikati, gerçeği bu idi.

Küresel aklın, Avrupa’yı tek seslileştirme ve tek tipleştirme, çok kültürlülüğü negatif biçimde anlayarak yeni çatışma alanları oluşturma amaçları evvela Balkan Savaşlarıyla patlak verdi. Avrupa’yı Müslümansızlaştırmak ve Türksüzleştirmek isteyenler, Srebrenitsa’dan çok daha öncesinde, Balkanların pek çok noktasında katliam ve soykırımlar yaptılar. Balkan Savaşlarından sonra, esas itibarıyla Balkanlar, adı konmamış nice soykırımlara şahitlik etti. Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç’in işaret ettiği “Soykırımı unutmayın, unutulan soykırım tekrarlanır.” uyarısı, esas itibarıyla, bu tarihsel okumadan neşet etmektedir.

1991 yılıyla başlayan süreçte ise Hırvatlar ve Sırplar arasında baş gösteren çatışmalar 1992 yılında Bosna Hersek’in bağımsızlığını ilan etmesinin akabinde Bosna Hersek’e de sıçradı. Ahmiçi’de Hırvat Savunma Konseyi’nin Boşnakları diri diri yakması, Sırp Çetniklerin Bijeljina’da, Foça’da, Visegrad’da, Prijedor’da ve şu an adını sayamayacağım pek çok şehirde kitlesel katliamlara sebep olması gerçekten durumun vahametini adım adım giderek artırdı ve açıkçası buna bir kitlesel katliam hüviyeti kazandırdı.

İkinci Dünya Savaşı’nın negatif tecrübesinin ardından “dünya barışını koruma” misyonuyla kurulan Birleşmiş Milletlerin ilk ve en önemli işlevsellik sınavında nasıl sınıfta kaldığının ve tüm insanlığın belleğinden yıllarca silinmeyecek bir güvensizlik duygusunun nasıl oluştuğunun ismidir Srebrenitsa. Srebrenitsa Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti. Bağımsızlıklarını henüz ilan etmiş olmalarından dolayı Boşnaklar kendi ordularına sahip değildiler ve kendilerini korumak için güç bela edindikleri silahlarını Birleşmiş Milletlerin güvenlik gücüne teslim ederek, Barış Gücü’ne teslim ederek bu bölgeye sığınmışlardı. Çetniklerin bölgeye yaklaştığını haber alan Bosnalı Müslümanlar, Boşnaklar Hollandalı askerlerin bulunduğu Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nden kendilerini savunmasını ve korumasını istediler. Bu talepleri kabul görmedi. Daha sonrasında, Bosnalı Müslümanlar evvelce teslim etmiş oldukları silahlarını geri istediler. Hollanda Barış Gücü Komutanı Tom Karremans Boşnakların bu taleplerini kabul etmedi. Birleşmiş Milletlerin Hollandalı Barış Gücü Srebrenitsa’dan çekildi ve kendi elleriyle Bosnalı Müslümanları, Boşnakları Sırp Çetniklere teslim etti. 8.372 Bosnalı Müslüman Çetnikler tarafından akıl almaz yöntemlerle şehit edildi. Her birinin mübarek naaşları parçalara ayrılarak farklı farklı toplu mezarlara götürüldü. Bugün dahi Srebrenitsa’nın basık atmosferinde Bosnalı Müslümanların ahı en derinden hissedilmekte, Potoçari akü fabrikasının duvarlarında o kesif koku hâlen duyulmaktadır. Srebrenitsa Şehitliği, toprağın vahşet kustuğu o yer, şehitlerin şehadetinin mübarekliği eşliğinde beyaz bir lale bahçesi gibi sizi karşılar, ancak biz biliriz ki o mezar taşlarının her birinin altında her bir kemiği mavi kelebeklerin işaret ettiği farklı toplu mezarlardan çıkan, yıllar süren DNA testleri neticesinde aileleriyle buluşan şehitler vardır. Srebrenitsa annelerinin kimisi evlatlarının hiç olmazsa bir mezar taşı olsun diyerek hâlâ evlatlarını aramayı sürdürmektedir. Bugün 14 şehidin cenazesi defnedilecek ve anneleri hâlâ bu acıyı içlerinde en diri şekilde yaşıyor. Bizlerin de yakınlarımıza iliştirdiğimiz bu çiçekler, Srebrenitsa çiçekleri, aslında Srebrenitsa annelerinin yakınlarına taktıkları çiçeklerini yani evlatlarını simgeliyor; yeşil bir tabutun içinde dahi olsa evladı onu şefkatle çevreleyen anneleri simgeliyor; bu çiçek, tekrarlanmaması için unutulmaması gereken soykırımları simgeliyor. 

Tekrar etmekte fayda görüyorum değerli milletvekilleri: Bosna’daki soykırım Srebrenitsa’dan ibaret değil. Bosna’nın tamamında Sırp Çetnikler, Bosnalı Müslümanları, Boşnakları sistemli bir şekilde yok etmek amacıyla eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsünün 4’üncü maddesinde yer alan tanımıyla gerçek bir soykırım suçu işledi. Srebrenitsa, esas itibarıyla Bosna soykırımının simgesidir. Srebrenitsa soykırımı, uluslararası kuruluşların ve uluslararası toplumun işlevsizlik simgesidir. Hollanda’da, Srebrenitsa’da Bosnalı Müslümanları Çetniklere teslim edenlere iadeiitibar yapılırken Batılı kurumların ikiyüzlülüğü önümüzde hâlen buz gibi duran bir gerçektir. “Bosna’da soykırım gerçekleşirken dünyanın gözünün önünde böyle bir pervasızlığa nasıl müsaade edildi? Sesini çıkaran hiç kimse olmadı mı?” diye sorarken bizler, soykırımın nasıl olageldiğine bugünlerde de şahitlik ediyoruz. Saraybosna nasıl yıllar içinde kuşatma altında kaldıysa, bugün de Gazze kuşatma altındadır. O gün Aliyev ve aslanları nasıl Igman Dağı’nda kahramanca soykırıma direndiyseler, bugün Gazzeli mücahitler Müslümanların izzetini korumakta ve soykırıma kahramanca direnmektedir. Çetnik komutan Karadiç soykırım suçlusu olarak cezalandırılmıştır, evet, ancak onun cezalandırılmış olması Bosna Hersek’in tamamında soykırıma uğrayanları geri getirmemekte ve bu vahşete şahit olanların zihnini temizleyememektedir. Esas olan önceki soykırımları hatırda tutarken bir soykırımı gerçekleşmeden engelleyebilmektir. Bugün Uluslararası Adalet Divanında İsrail yargılanmaktadır. Bu yargılanmanın ivedi bir biçimde nihayetlendirilmesi, İsrail’in Refah ve Gazze’nin tamamındaki saldırılarını sonlandırmasını diliyorum. Bizler de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bu noktada her türlü, her türlü imkânla girişimlerimizi sürdürüyoruz. Birleşmiş Milletlerin Gazze’ye insani yardım ulaştırılmasına ilişkin kararının yanı sıra varoluşunu işlevsel kılacak daha etkin yöntem ve yaptırımlarla iki devletli çözümün ivedi bir biçimde hayata geçirilmesini sağlayarak varlığını işlevselleştirmesi gerektiği kanaatini bir kere daha buradan ifade etmek istiyorum. 

Değerli milletvekilleri, 11 Temmuz 1995’te Srebrenitsa’ya giren Bosna kasabı Mladiç “Nihayet bu topraklarda Türklerden intikam alma zamanı gelmiştir.” diyerek esas itibarıyla kaosu ve parçalanmayı tanımlamak için kullanılan “Balkanizasyon” kavramını literatüre sokan küresellerin yıllarca esenlik ve refah içerisinde yaşayan Balkan topluluklarının zihin dünyalarını kirletmek için yapageldikleri ince toplum mühendisliğini de açık etmektedir. Dolayısıyla esas olan millî birlik ve beraberliğimize, ortak tarih ve kültürümüze sahip çıkmak, küresel toplum mühendisliği çalışmalarına karşı uyanık ve farkında olmaktır. Sürecin başından beri tüm dünya liderleri susarken Gazzeli mücahitlerin yanında olduğunu yüksek sesle söyleyerek dünya liderlerinin pozisyonlarını gözden geçirmelerine vesile olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a Aliya’nın dediği gibi “Güçlü olmak zorundayız çünkü onlar ancak güce saygı duyuyorlar.” sözünün öğüdünü tutarak bu zorlu coğrafyada bizleri güçlü kılacak savunma sanayisindeki millîleşme adımlarını kararlılıkla attığı, Balkanlardaki bütün ülkelerle göz hizasından konuşarak konuşabilmeyi, anlaşabilmeyi, dostça ve kardeşçe iletişim kurmayı mümkün kılan bir diplomasiyi hayata geçirmesi dolayısıyla teşekkürlerimi sunuyorum. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN – Selamlayalım lütfen.

Buyurun.

ZEYNEP YILDIZ (Devamla) – Aliya İzzetbegoviç, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında iki gözümüzün çiçeği Bosna Hersek’i Türkiye’ye emanet etmiştir. Ben de 1924 yılında çok sevdikleri topraklarını, yüzyıllardır yaşadıkları topraklarını maruz kaldıkları katliamlar dolayısıyla terk etmek durumunda kalan bir ailenin, Sancaklı bir ailenin evladı olarak ve Türk milletinin bir temsilcisi olarak şu hususu bir kere de buradan ifade etmek isterim: Hırvatların Hırvatistan’ı, Sırpların Sırbistan’ı varsa Boşnakların Türkiye’si vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

Srebrenitsa soykırımını unutmadık, unutmayacağız. Bütün Srebrenitsa şehitlerini rahmetle anıyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)